İklim değişikliğine bağlı olarak artış gösteren doğal afetler vatandaşları tedirgin ediyor. Geleceğimizi ilgilendiren bu konu önemini her geçen gün arttırıyor.

Bu günkü yazımda iklim değişikliğini ve yaşantımıza yansımlarını ele alacağım.  Geçtiğimiz gün internette gezinirken kamuoyu araştırma şirketi Konda’nın “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı ve Enerji Tercihleri” adlı bir araştırmasına denk geldim. Araştırmada, vatandaşlara “iklim değişikliği konusunda endişeli misin” diye soru yöneltiliyor. Soru sorulan her 100 kişiden 83’ü, “endişeliyim” şeklinde cevap veriyor. 
İnsanlar nasıl endişeli olmasınlar ki? Televizyon ekranlarında gün geçmiyor ki, iklim değişikliğine bağlı olarak felâket haberlerine denk gelmeyelim.  Çok geriye gitmeye gerek yok geçtiğimiz haftalarda Sarıgöl ve Demirci de yaşanan sel felâketleri herkesi korkuttu. Ne kış mevsimi gelmek bildi ne de yaz. Ülkemizi kasıp kavuran sıcaklar, onlarca canımızı yitirmemize sebep olan sel felâketleri ve barajlardaki her geçen gün düşen doluluk oranları insanları ciddî ciddî düşündürüyor. 
Kısa bir araştırma yaptığımda önüme rakamlar aslında herşeyi açıklıyor. Ülkemizde yaşanan aşırı hava olaylarının sayısı 2022 yılında 1030’a çıkmış. 2022 yılı tüm zamanların en çok aşırı hava olayı görülen yılı oldu. 10 yıl önce bu sayı 538’di. Aşırı hava olaylarının sayısı 10 yılda iki katına çıkmış durumda. 2023 yılında Samsun, Sinop, Urfa, Manisa ve Ankara’dan felâket görüntüleri izledik maalesef.

Tabi durum böyle olunca insanlar bu sorunun nedenini araştırmaya başladılar. Basın yayın organlarınca yakından takip edilen felâket haberleri insanların kafasında belirli bir düşüncenin oturmasını sağlamış. Yapılan araştırmada halkın yüzde 78’i iklim krizinin insan faaliyetlerinin sonucu olduğunu düşünüyor. Eğitim seviyesi düştükçe veya kader inancı kuvvetli olan kesim de bu oran azalsa da iklim krizi, doğa ve insan arasında ilişki kuranların oranı yüzde 70 gibi ciddî bir rakamlara ulaşıyor. Eğitimli ve muhafazakâr olmayan kesimler konunun daha çok ciddiyetinde. Dini inanışlar etkisiyle kaderciliğin ön plânda olduğu taşra ve kırsal alanda, belki iletişim kanallarının yeterince kullanılmaması nedeniyle olayın vahameti tam olarak anlaşılamıyor. Yetkiler bu kesime ulaşmak ve olayın ciddiyetini anlatmak için çaba göstermeli. 

“İklim değişikliğinin başlıca üç nedeni nedir” sorusuna her 100 kişiden 65’i “orman kaybı” yanıtını vermiş. 40’ı ise petrol, kömür ve gaz demiş. 100 kişiden 33’ü de kömürlü termik santralları sorumlu göstermiş. Yurttaşlar, çözüm için de yeşil alanları korumalı, ulaşım kaynaklı karbondioksiti durdurmalı, enerjiyi verimli kullanmalı ve termik santralları kapatmalıyız diyor. Türkiye’nin iklim değişikliği için yeterli çabayı gösterdiğini düşünenlerin oranı da sadece beşte bir.

Vatandaşlar, “Enerji santrallarından en çok hangi ikisine karşı çıkarsınız?” sorusuna, yüzde 77 nükleer santral, yüzde 57 kömür santralı şeklinde cevap veriyor. Karşı çıktığınız bu enerjilere türlerine karşı, “En çok hangi ikisini tercih edersiniz?” sorusuna ise vatandaşlar yüzde 87 güneş, yüzde 67 rüzgâr olarak cevaplıyor. 

Doğayı çevreyi ve dolayısıyla dünyamızın geleceğini korumak hepimizin en önemli görevlerinden biri olmalı. Evlâtlarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsak, küresel ısınma konusunda daha dikkatli davranmamız gerektiği gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız gerekir.