Son yazımızda döviz kurlarının geldiği nokta ile iğneden ipliğe gelen zamları baz alarak ülkemizin ekonomik olarak çok zor günler geçirdiğini anlatmıştık. Yazımızın sonunda da bu ekonomik yıkımın nedenlerini bir sonraki yazımızda açıklamaya çalışacağımızı ifade etmiştim.  

Türkiyenin ekonomik açıdan oldukça kötü noktaya gelmesinin bir takım gerekçeleri var. Ama biz bu günkü yazımızda bir kaç temel etkeni ele alacağız. 

Bunlardan birincisi, Türkiye'nin 2000'li yılların başında aldığı dış kaynaklı yatırımların kesilmesi. Batılı kaynaklar bu yatırımın kesilmesini, Türkiye'nin, hukukun dışına çıkmasına bağlıyor. Özellikle son 10 yıldır hukukkun vermiş olduğu kararlar batılı para babalarını korkutmuş gözüküyor. Son 10 yılı gözünüzün önünden hızlıca geçirin. Ülkemize gelen ciddi bir dış kaynaklı yatırım görecekmisiniz? Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki vermiş olduğu "hak ihlali" kararına Türk Mahkemelerinin uyması batılı yatırımcılarda ciddi soru işaretleri uyandırdı. 

Avrupalı siyasiler sık sık yaptıkları açıklamalarda; Türkiye'nin, görünürde bir anayasa ve  yargı sistemi olmasına karşın, her şeyin bir kişinin iki dudağı arasında'olduğunu ifade ediyorlar. Hatta alanında uzman Türk hukukçular bile serzenişte bulunuyor. örneğin, Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan 2 Mart 2021 tarihinde, Türkiye'de insan hak ve özgürlüklerinin genişletilmesine ilişkin hedefler içeren 'İnsan Hakları Eylem Planı'nı açıklamıştı. Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yargıcı Rıza Türmen, eylem planı hakkında görüşünü "kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı sağlanamadığı sürece, eylem planındaki düzenlemelerin "kozmetik ve palyatif" kalacaktır şeklinde açıklarken, Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Osman Can ise Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde her şeye tek kişinin karar verebildiğini belirterek eylem planının ancak "muktedirin iyi kral olmaya karar vermesiyle" yaşama geçebileğini söyledi.

Hülasa batılı yatırımcılar Türkiye'yi riskli bir ülke olarak gördükleri için hiç kimse gelip burada  gönül rahatlığıyla yatırım yapmıyor. Hatırlarsınız, Volkswagen Manisa'ya milyarlarca euroluk yatırımını askıya almıştı. Ekonominin  en temel kurallarından birisini buraya yazalım; "Sermaye riski sevmez. Volkswagen bu örneklerden sadece birisi. 

Önemli gördüğüm bir diğer etken ise devletin yap-işlet-devret formatında yaptığı yatırımlara  döviz cinsinden borçlanması. Vatandaşına karşı TL cinsinden yatırım yapmayı tavsiye eden rejimin kendi borçlanmasını döviz üzerinden yapması hiç mantıklı gelmiyor. Bu yetmezmiş gibi birde Kur Korumalı Mevduat'a (KKM) geçilmesi ekonominin belini bükerken, toplumdaki gelir dengesizliğini arttırdı. Parası olan hem faizden hem kur artışından dolayı katmerli para kazanırken, kıt kanaat geçinen insanlar KDV ve ÖTV zamları ile bütçede açılan deliği kapatmak için patinaj yapmaya devam ettiler. Emekli 7 bin 500 lira maaş ile geçim derdine düşmüşken siz, devleti idare eden hiç birinin ağzından "Ülke zor durumdan geçiyor. Bunun için kamuda tasarrufa gidilecek. Döviz cinsinden yapılan ödemeler Türk Lirası olarak yapılacak" diye açıklama duydunuzmu. Ben duymadım. Ama bir gecede çıkarılan kararname ile vatandaşın ödediği Motorlu Taşıtlar Vergisi tekrar tahakkuk ettirilebiliyor. 

Bir başka önemli etken ise denetim mekanizmalarının yok olması. Denetimin, şeffaflığın olmadığı ve hesap verebilirliğin sürdürülemediği sistemlerin çökmesi doğaldır. Bu anlamda, asıl görevini bir kenera bırakıp koltuk kavgasına düşen muhalefetin bu noktaya gelmemizde büyük payı var.