Bu günkü yazımızı malesef kötü bir gelişme üzerine kaleme aldık. Hollanda Parlementosu, ülkemizde tutuklu bulunan iki sembol ismi nazara alarak Türkiye'yi, Gümrük Birliği ile tehdit etme cüretini gösterdi. 

Kim bu isimler. Birincisi Gezi kalkışmasının finansörü Osman Kavala ve Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Selahattin Demirtaş. Hatırlayacaksınız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi daha önce yapmış olduğu açıklamada bu iki ismin derhal selbest bırakılmasını istemişti.  Hollanda Parlementosu, AHİM'in aldığı kararlar Türkiye'de uygulanmazsa Gümrük Birliği Anlaşmasının devam ettirilmemesi gerektiği hususunda hemfikir olduklarını bildirip, Avrupa Birliği içindeki veto haklarını kullanacaklarını ifade ettiler. 

Peki durup dururken neden böyle bir karar aldılar. Çünkü AHİM bu kararı oldukça önce aldı. Yıllardırda Türkiye AHİM'in kararını uygulamıyor. 

İlk önce zamanlamadan başlayarak bunun ne anlama geldiğini analiz etmeye başlayalım. Hollanda Parlementosu neden daha önce değilde şimdi böyle bir karar aldı. Bence bunun en önemli sebebi, 31 Mart  yerel seçimlerinin sonuçları ile doğrudan alakalı. Avrupa bence ışığı gördü. 31 Mart seçimleri. Türkiye'de artık, Avrupa Birliği istikametinde reformlar yapıp, daha fazla demokrasi, daha fazla hukuk isteyen bir aktörün doğduğunu gördü. 

Batı Erdoğan'a şunu söylüyor; "Biz, sizi Avrupa Birliği değerleriyle, demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle, hesap verebilir bir devletle, özgür medya ve bağımsız yargıyla hiçbir alakası olmayan bir rejim olarak görüyoruz." Bakın daha önceki toplantılara aday ülke liderlerini de çağırıyorlardı. Ama gelinen noktada bu statüyü değiştirdiler. Şimdi Avrupa Birliği aile fotoğrafına hiç bir aday ülkeyi sokmama kararı aldılar. Türkiye daha önce Gümrük Birliği Anlaşması yapmamış ve aday adayı ülke statüsü fasıllarının açıldığı ülke statüsüne gelmemiş olsaydı, belki bizi kapıdan bile sokmayacaklardı. Gelinen nokta bu. 

Neden? diye soruyor tabiki insan. Avrupa Birliği'nin kendisine özgü kriterleri var. Kopenhag kriterleri var, ekonomik kriterleri var. Avrupa Birliği malesef Türkiye rejimini kendi kriterlerine uygun görmediği için bizi dışlama yoluna gidiyor ve bizim rejimimizi kabul etmiyorlar. 

Ancak 31 Mart yerel seçimleri, Türkiye'de demokrasi için direnen ciddi bir kesim olduğunu Avrupa'ya gösterdi. Avrupa'ya sembolik olarak iki ismi seçmiş. Ancak biliyorsunuz AHİM'de ülkemizi ilgilendiren o kadar çok dosya var ki. Bu işin sonu nereye varacak kestirmek zor. Ama Hollanda'nın bu çıkışını, Erdoğan Hükümeti'nden bulamadığı adımları, muhalefetten ummak noktasına geldiği şeklinde değerlendirebiliriz. Avrupa, eriyen bir Erdoğan İktidarı karşısında, daha fazla demokrasi, daha fazla bireysel özgürlük, daha fazla insan hakları isteyen bir muhalefetin güçlendiğini görüyor. Hepsinden önemlisi artık Tayyip Erdoğan'ı yenebilecek karizmatik bir liderin doğduğuna olan inançları. 

Biliyorsunuz CHP Lideri Özgür Özel yurt dışı programları yapıp çeşitli platformlarda konuşuyor. Daha önce Almanya'ya gidip Sosyal Demokrat Parti Genel Kurulu'nda konuşmuştu. Daha sonra  Sosyalist Birliklerin Başkanlığına gidip  orada konuştu. Şimdi de Avrupa'ya çıkıp farklı kurumlarda konuşmalar yapmaya başladı. Farklı CHP'li aktörler Avrupa'nın çok önemli kurumlarında konuşmalar yapıyorlar. CHP, kendi iktidarlarında  demokratikleşme ile birlikte yatırımların Türkiye'ye hızlı bir çekilde akması için gayret gösterirken, diğer taraftan yenilenen yüzünü ve imajını tanıtma imkanı buluyor.

Önümüzdeki günlerde Dışişleri Bakanımız sayın Hakan Fidan Hollanda'ya gidecek ve işleri düzeltme yolunu deneyecek. Umarım orada ülkemizi en iyi şekilde temsil eder ve alınan bu kararı engeller.